Faşist ülkelerdeki kapitalizm artık sadece faşizm olarak vardır ve faşizmle ancak en kaba ve en baskıcı biçimiyle, en küstah ve en hilekar kapitalizm olarak mücadele edilebilir.
(B. Brecht)
Bugün, Nazi Almanyası’nın kayıtsız şartsız teslim olduğu 9 Mayıs 1945 Halkların Büyük Anti-Faşist Zaferi’nin üzerinden 79 yıl geçti. Kızıl bayrak 30 Nisan’dan itibaren Reichstag’da dalgalanıyordu ve halklar Hitler’in faşizminin, kapitalizmin ve onun en yüksek aşaması olan emperyalizmin doğurduğu canavarın ezilmesini kutluyordu.
Faşizme karşı zafer için en zorlu ve en belirleyici savaş, dünyanın ilk işçi devleti olan Sovyetler Birliği tarafından verildi. Yirmi milyondan fazla Sovyet vatandaşı savaş meydanlarında can verdi. Bunların yaklaşık yarısı Bolşevik Komünist Parti üyesiydi! SSCB’nin fedakârlığının büyüklüğünü anlamak için, bugün anti-faşist zaferde önemli rol oynadıklarını iddia eden müttefik güçler ABD ve Britanya’ya bakmak gerekir: ABD 405 bin, Britanya 375 bin ölü vermiştir. Savaşta ölen her beş kişiden ikisi Sovyet vatandaşıydı.
Sovyetler Birliği’nin katalizör rolü sadece Sovyet ordusunun ve halkının kahramanlığının bir sonucu değildi. Daha derin nedenleri vardı: Faşizme sadece askeri olarak değil her düzeyde karşı koyan Sovyet işçi iktidarı, halk kitlelerinin öncü rolü, işçi sınıfının öncü güç olması ve Komünist Parti’nin belirleyici rolüydü.
Ancak SSCB’deki mücadelenin ötesinde, komünistler tüm dünyada, özellikle de Naziler tarafından işgal edilen ülkelerde anti-faşist direnişin baş aktörleriydi. Yunanistan’da, dört yıl süren işgal sırasında halkın kurtuluş mücadelesi, milyonlarca Yunanlıyı saflarına toplayan ve onurlu ve devrimci KKE tarafından yönetilen EAM-ELAS’ın işgalcilere ve onların yerel işbirlikçilerine karşı direnişe öncülük etmesiyle şanlı bir tarih yazdı. Nazi işgali sırasında Yunanistan’da yarım milyondan fazla kişi öldürülmüştür ki bu SSCB’den sonra en fazla ölü sayısıdır!
Kıbrıs’ımız bile büyük anti-faşist zafere önemli bir katkıda bulundu. Yaklaşık 17 bin Kıbrıslı askere alındı, Yunanistan’da ve diğer cephelerde savaştı. Savaşta çeşitli bayraklar altında görev yapan Kıbrıslıların toplam sayısı 35 bin civarındaydı ve Kıbrıs’ın nüfusunun 400 bini geçmediği bir dönemde etkileyici bu bir rakamdı.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden hemen sonra, tarihi çarpıtmak ve tahrif etmek için şiddetli bir girişim başladı. Bu çaba 1989-1991 yılları arasında sistematik hale getirilmiş ve yoğunlaştırılmıştır.
Tarihsel hafızanın çarpıtılmasında merkezi bir rol oynayan AB, 1985’ten itibaren ‘Anti-Faşist Zafer’ günü olarak bilinen 9 Mayıs’ı ‘silmeye’ çalışmış ve onun yerine sözde ‘Avrupa Günü’nü tesis etmiştir. Bu durum, AB’nin meşhur anti-komünist memorandumları ve komünizmi Nazizm ile eşitlemeye çalıştıkları iki uç teorisi ile devam etti; bu nedenle bazı ülkelerde Komünist partileri ve gençlik örgütlerini, hatta sosyalizmi anımsatan sembolleri bile yasaklamaya kadar gittiler!
Ancak emperyalistler ve uşakları anti-komünist propagandalarıyla gerçekleri ne kadar çarpıtmaya ve tahrif etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, tarih yazılmıştır:
Devrimin, işçi ve köylü ordusunun bayrağı, halkların kanıyla boyanmış, halkların faşizme karşı zaferinin sembolü, insanlığa özgürlük getirmiştir, bu yüzden geri çekilmemiştir, nihai zafere kadar yükseklerde dalgalanmaya devam etmektedir. Faşizmi doğuran barbar kapitalist sistemin yıkılması, sömürücülerin olmadığı bir toplum için, sosyalizm-komünizm için.
Yaşasın Halkın Antifaşist Zafer günü 9 Mayıs!